A place for a subtitle
Lozan'ın 100. yıldönümünde Kürtler, Türkiye'nin Kürt siyaseti ve PKK I. Dünya savaşında Osmanlı'nın savaşı kaybetmesi ve Mustafa Kemal Atatürk'ün 1922'de saltanatı kaldırıp Osmanlı İmparatorluğuna resmi olarak son vermesinden sonra İsviçre'nin Lozan şehrinde Türkiye ile itilaf devletleri (Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya) arasında 2 Kasım 2022’de barış görüşmeleri başladı. Lozan'da dokuz aylık müzakerelerden sonra 23 Ağustos 1923'te anlaşmaya varıldı ve anlaşmanın 6 Ağustos 1924'te yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı. Anlaşma yürürlüğe girmeden, Mustafa Kemal Atatürk, Hilafeti de kaldırdı. Lozan antlaşması ile Osmanlı imparatorluğu resmen sona ermişti ve yeni sınırları ile yeni bir ülke ortaya çıkmıştı. Lozan'da Ankara hükümeti ile İtilaf devletleri tarafında yapılan görüşmelerde doğu ve batı kara sınırlarında bir anlaşma sağlanmıştı ama İngiltere'nin işgali altında bulunan güney sınırı konusunda bir anlaşmaya varılamamıştı. Görüşmeler sonucunda güney sınırının nerden geçmesi gerektiği konusunda bir türlü anlaşma sağlanamaması üzerine, inşaatına 1903 yılında başlanan ve inşaatı bitmediği için açılmayan İstanbul-Bağdat demiryolunun geçici sınır olarak belirlenmesi ve daha sonra bu konuda Türkiye ile İngiltere arasında sınırın belirlenmesi konusunda görüşmeler yapılmasına karar verildi. Demiryolunun kuzeyi Türkiye'ye bırakılmıştı, güneyi ise İngiltere'nin işgali altında bulunuyordu. Geçici sınır kabul edilen demiryolu birçok yerde köylerin içinde geçiyordu, hem demiryolunun içinden geçtiği köyler hem de hattın iki tarafındaki köylerin büyük çoğunluğu Kürt köyleriydi. Her ne kadar demiryolu İngiltere'nin işgali altındaki bölge ile Türkiye'ye bırakılan bölge arasında geçici bir sınır olarak kabul edildiyse de 1945'e kadar resmi bir sınır çizilmedi. Demiryolunun iki tarafında yaşayanlar geliş gidişlerine devam etti. İngiltere'nin işgali altında bulunan Irak'ta 1933'te krallık ilan edildi ve 1945'te Suriye bağımsız devlet oldu. Suriye'nin bağımsız devlet olmasından sonra, Türkiye bir çok yerde demiryolu olan güney sınırlarına çit çekmeye ve bazı yerlere duvar örmeye başladı ve demiryolu artık resmi ve kalıcı sınır haline geldi. Bir çok yerde sınıra çit çekme ve duvar örme geceleri yapıldı ve insanlar sabah kalktıklarında köylerinin ikiye bölündüğünü, ya da arazilerinin karşı tarafta kaldığını gördü. Karşı tarafta kalan akrabalarına ya da tarlasına gitmek isteynelere askerler, orası başka devlet, pasaport alıp sınır kapılarından gidebilirsiniz diyordu. Yapılan itirazlar bir işe yaramadı ve sınır hattı inşaatı bir süre sonra tamamlandı ve kalıcı sınır ortaya çıktı. Osmanlı İmparatorluğunun gerileme ve çöküş döneminde, daha önce İmparatorluğun bir parçası olan çok sayıda millet bağımsızlığını kazandı, sadece Kürtler bağımsız bir devlet kuramadı. Bunun en önemli sebebi Kürtlerin son ana kadar Halifeye sadık kalmaları ve savaşı batıya karşı verilen cihad olarak görüp din adına Osmanlının yanında savaşmaya devam etmeleridir. Lozan’da yapılan barış görüşmelerinde Kürtlere özerklik verilmesi konusunda tartışılan maddeler arasında yer aldı ama anlaşmada yeni kurulan Türkiye devletinde yaşayan Kürtlere özerklik verilmesi şeklinde bir madde yer almadı çünkü masada Kürtleri temsil eden kimse yoktu. Kürdistan’ın bir bölümü ingiltere ve Fransa’ın işgalindeydi, bir kısmı İran’da kalıyordu, Türkiye'de yaşayan Kürtler de, Türkiye’de Osmanlı İmparatorluğu gibi bir yönetimin devam edeceğini ve Kürtlerin yaşadığı yerlerde özerk olarak yaşamaya devam edeceklerini sanıyorlardı. Zaten Mustafa Kemal, Kürdistan’ı ayrı bir bölge olarak kabul etmiş ve Ankara’da açtığı mecliste Kürdistan temsilcilerini de kabul etmişti. Lozan antlaşması sonrası olaylar Kürtlerin beklediği gibi gelişmedi, yeni kurulan devlet, Türklüğü temel alan, Türk ırkının üstünlüğünü savunan bir anlayış sergiliyordu. Kürtlerin aslında Türk olduğu dağlarda lehçelerinin değiştiği ve barbarlaştıkları, bunların tekrar medenileştirilip Türkleştirmek gerektiği yazılıp çiziliyordu. Yeni Kurulan Türkiye devleti, halkın örf ve adetleri, inançları, gelenekleri göz önünde bulundurarak yeni kanunlar çıkartmak yerine, ceza kanunu ve medeni kanunu Avrupa’dan aldı. Bir taraftan Kürtlerin yok sayılıp Türkleştirilmek istenmeleri, öbür taraftan halkın değerlerine uymayan Avrupa kanunlarının uygulanmaya başlaması, Kürtler arasında büyük tepkiye neden oldu ve bilinen isyanlar yaşandı. Tüm isyanlar Türkiye hükümeti tarafından bastırıldı, çok sayıda Kürt ileri geleni o tarihte asıldı ve binlerce kişi farklı bölgelere sürgüne gönderildi ve artık Kürtleri Türkleştirmek siyasetini uygulamanın önünde bir engel kalmadı. Takip eden on yıllar boyunca Kürtleri Türleştime çalışmaları devam etti. Kürtleri Türkleştirmek için yapılan uygulamalardan “vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları ile herkesi Türkçe konuşmaya zorlamak ve sokakta Kürtçe konuşanlara para cezası yazmak, Şark Islahat Planı’ ile Kürtleri Türkleştirmek için Türk göçmenleri Kürtlerin yaşadığı bölgelerde iskan ettirmek, en çok akılda kalan uygulamalardan bazıları. https://m.bianet.org/bianet/siyaset/107183-27-mayis-kurtler-ve-sark-islahat-plani-kararnamesi https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/1930-lar-turkiye-sinden-kurtce-konusma-jandarma-gelir,30014 https://www.gzt.com/derin-tarih/turkce-konusmayan-cezasini-oder-3649903 Kürtleri Türkleştirmek için kültürleri, müzikleri, adetleri de Türkleştirilmeliydi, bunun için Kürtlerin yaşadığı yerlere görevli gönderip Kürt şarkılarını (kulam) kayda alıp daha sonra bunların hepsini Türkçeye çevirdiler ve radyolarda çalmaya başladılar. Ya sadece Türkçeye çevrilmiş Kürt şarkılarını ya ya da büyük orada bu şarkıları söyleyerek meşhur olmuş aralarında hala yaşayanların da bulunduğu çok sayıda şarkıcı var. https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2017/08/02/turkcelestirilen-kurdce-sarkilar Kürtlerin üzerindeki yoğun baskılar ve Türkleştirme devam ederken 1970’lerde çeşitli Kürt siyasi örgütleri kuruldu. Kürtler 40-45 yıl sonra kendi adları ile ilk kez organize oluyodu ve halk arasında hızlıca örgütlenmeye başlanmışlardı. O dönemde çeşitli yasaklanmalar ve tutuklamalar oldu ama halk desteği olan Kürt örgütlerinin güçlenmesinin önü alınamıyordu. PKK tam bu dönemde ortaya çıktı. PKK, Kürt siyasi örgütlerini yok etmeyi kendisine birinci amaç olarak seçmişti. PKK 1978 yılında Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis (ziyaret) köyünde 21 kurucu üyenin katıldığı kongre ile kuruldu. PKK’nın kuruluş bildirgesinde Kürt siyasi örgütlerini piyon olarak suçlayıp, PKK’nın kuruluş amaçlarından birisinin bu Kürt örgütlerini yok etmek olduğu şu şekilde açıklanıyordu. “PKK, egemen ulusların bir piyonu olarak hareket ve halkımızı sayısız parçalara bölen feodal komprador ve özümsenmiş küçük burjuva sahtekarlarının siyasi düzenbazlıklarını teşhir etmeyi ve güç mihraklarını dağıtmayı, Kürdistan halkının ulusal kurtuluş yolunda birliğini sağlama doğrultusunda yerine getirilmesi gereken bir ön koşul olarak kabul eder. Bu ön koşul yerine getirilmeden ulusal kurtuluş sürecine girmek mümkün değildir.” “PKK’nın yerine getirmesi gereken görevlerden biri de halkımızı kendi ulusal özüne karşı suç işlettirecek hale getiren faşist, sosyal şoven ideolojileri ve güç mihraklarını ne pahasına olursa olsun ivedi olarak dağıtmaktır. PKK, bu güçlerle savaşmayı bir şiddet sorunu olarak ele alır ve ikna yöntemiyle çözülmesi gereken halk safları arasındaki sorunlardan ayırır.” PKK'yı kuranlar, PKK daha kurulmadan önce bazı Kürt örgütlerinin liderlerini öldrmüştü. Kurulduktan sonra takip eden yıllarda PKK'nın hedefindeki Kürt örgütleri birer birer ortadan kaldırıldı ve PKK zamanla bölgede tek güç haline geldi. PKK Lideri Öcalan Suriye'de PKK'nın kurucularından ve PKK lideri Abdullah Öcalan, 1978 Kasımının sonunda PKK'nin kurulmasının ardından 1979'da komünist bir Kürt devleti kurmak amacı ile Türkiye'ye karşı savaşmak için Suriye'ye gitti. Hafız Esad’ın başında olduğu Suriye Baas rejimi, Kürtlerin haklarını tanımama, Kürtlere yapılan baskılar konusunda Türkiye'den çok daha kötü durumdaydı. Suriye’de 200 binden fazla Kürt kimliksiz yaşıyordu, evleri arazileri ellerinden alınmış Araplara verilmişti. Kürtlerin en ufak bir siyasi hakkı yoktu, Kürtlerin siyaset yapması yasaktı, yüzlerce Kürt hapishanelerde işkence ile öldürülmüştü. İşte Öcalan böyle bir ülkeye sığınmış ve buradan Türkiye ile savaşarak Kürt devleti kuracağını söylüyordu. Öcalan Şam’da Türkiye’nin askeri ataşesi ile aynı binada kalıyordu. Suriye eski Devlet Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam, 2011 yılında Hürriyet gazetesine yaptığı bir açıklamasında bu konuda şunları söylemişti. “Abdullah Öcalan Şam’ın merkezindeki bir binada kalıyordu. Burada asıl ilginç olanı Öcalan’ın Şam'da ikamet ettiği bu binada Türk Askeri Ataşesi kalmasıydı. Öcalan’la ilgilenen Muhaberat yetkilisi ona ‘Dikkatli olman gerekir, can güvenliğin için tehlikeli bir yerde ikamet ediyorsun, zira kaldığın binada Türk askeri Ataşesi de kalıyor’ dediğinde, Öcalan, ‘Türk Askeri Ataşesi İle aynı binada olduğumuzu ilk günden beri biliyorum, o benim burada kaldığımı bilmiyor, merak etmeyin, onun için güvendeyim ve Suriye’nin en güvenli binasında oturuyorum demektir’ dediği bana iletilmişti.” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/abdulhalim-haddam-hurriyet-e-konustu-17666448 Türkiye'nin en tanınmış yazarlarından Uğur Mumcu 1993 yılı 24 Şubat’ında evinin önünde arabasına yerleştirilen patlayıcının patlaması sonucu öldürüldü. Uğur Mumcu öldürülmeden kısa süre önce Abdullah Öcalan hakkında dair elinde belgeler olduğunu söylemişti. Yakında bir kitap yayınlayacağını ve elindeki bilgileri açıklayacağını söyleyen Mumcu, bunları yapamadan öldürüldü. https://darkamazi.com/archives/1019762 Gazeteci Abdurrahman Dilipak, 2 Kasım 2019’da yazdığı bir yazıda, Öcalan'ın MİT mensubu olduğunu iddia etti ama bu konuda ne MİT'ten bir yalanlama geldi ne de Dilipak hakkında bir dava açıldı. https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/ocalandan-mazlum-kobaniye-30245.html Öcalan, Kenya'da CIA tarafından yakalanıp Türkiye'ye verilmesinden sonra İmralı’da 1999'daki sorgusunda şöyle demişti. “Benim kişisel varoluş gerekçem Sevr'den daha tehlikeli olabilecek bir Kürt oluşumunu engellemekti.” O dönemde Türkiye’de başbakan olan Bülent Ecevit, Öcalan’ın yakalanması konusunda şunları söylemişti. “Amerika bize Apo’yu neden verdi onu hâlâ ben de bilmiyorum.” PKK, kendisine bir numaralı düşman olarak kendi siyasetini desteklemeyen Kürtleri görür ve PKK'nın kurulduğu günden beri öldürdüğü silahsız sivillerin yüzde 99’u Kürtlerden oluşmaktadır. PKK, kuruluş amaçlarından birisi de olan Kürtlerin Ortadoğu'da bir konum elde etmelerini engellemeye bugün de devam ediyor. Kürtlerin ortadoğuda bir konum elde etmeye en yakın olduğu, Irak’taki Kürtlerin devletleşmeye en yakın olduğu dönemde, PKK, Kürt halkı söylemini bırakıp Ortadoğu halkları söylemine başladı ve Kürtlerin birleşmesini engellemek için Kürtleri kendi aralarında çeşitli halklar olarak ayırmaya başladı. Kurmanc Kürtleri olan yezidilerin farklı bir halk olarak gösterilmesi, Yezidiliğin Kürtlerin İslam öncesi eski dini olduğu propagandası, Yezidileri Irak Kürdistan yönetimine karşı örgütleme ve Irak merkezi hükümeti ile işbirliği yapmalarına zorlama, sürekli Barzani ailesi hakkında yalan propaganda yapılması, PKK’nın Kürtlerin birleşmesini engellemek için yaptığı şeylerden bazıları. PKK’nın elinde güçlü bir medyanın olması, PKK’nın yalan propagandasına çok sayıda Kürdün inanmasına neden olmuş durumda.Buna bir-iki örnek veirsek, bugün çıkıp, Yezidiliğin eski bir Kürt dini olmadığını söylediğiniz anda, bu konuda hiçbir kitap okumamış, hiçbir araştırma yapmamış, sorgulamayan, öğrenmeyen yüzlerce kişinin saldırısına uğrarsınız. Oysa, Yezidiliğin, Şeyh Hadi’nin kurduğu bir İslam tarikatının zamanla değişmesi ile ortaya çıktığı, Yazidi adının da, Yezidilerin yedi meleğinden biri olan Muaviye'nin oğlu Yezit’ten geldiği tarihi kanıtları ile ortadadır. https://1000kitap.com/kitap/yezidiler--88157 Öcalanistler her ne kadar Öcalan'a Kürtlerin lideri diyorsa da, Öcalan artık kendisini Ortadoğu halkların lideri olarak görüyor. PKK ve PKK’nın emrindeki siyasetçiler, Kürtleri, bir devlete ihtiyacı olmadıklarına, devlet istemenin ihanet olduğuna inandırmak ve Kürtleri Türkleştirip eritmek için hala ellerinden geleni yapıyor. Bugün Kürtlerin var olma ve yaşadıkları ülkelerde eşit vatandaş olarak yaşama hakkını savunan ve Kürtlerin ancak güçlenerek ayakta kalabileceklerini bildiği için Kürtlerin daha çok güçlenmesi ve birleşmesi için çalışan en güçlü Kürt siyasi hareketi KDP ve Barzani ailesidir. PKK’nın KDP ve Barzani ailesini hedef almasının en önemli sebebi budur. Gelecek yazıda, PKK’nın yeni idolojisi, Öcalan ve destekçilerinin sısk Misakı milli'yi savundukarı açıklamaları, Suriye’deki Kürtlerin durumu, bölgedeki tarafların planlarını ele alacağım.
vfvfvfvf
f
f
f
f
f
f
f
f
ff
f
f
f
f
f
f
f
f
f
f
f
gbyhbhkholgjjjmnbgirunmjvuifrvnjtu8r0gfhtru0hjrfiuhjver0jvrougihvogihnnbiunh
\\\\\\\\\\